Kriz dönemlerinde markalar büyüyebilir mi? Bir öneri...
Kriz dönemleri, bu dönemi doğru değerlendiren kurumların ve markaların her açıdan kendilerini yenileme, düzeltme ve geliştirme dönemleri olabilir. Bunu çok duymuşuzdur. Çok duyduğumuz ama krize girince panik olup her şeyi mahvettiğimiz de malum.
Doğru iş planları ve akıllı yıllık stratejiler yapan kurumlar kriz dönemlerinde, risklerin nasıl krize dönüştüğünü de görmüş olurlar. En azından kendi içlerinde hangi riski göremediklerini ve o göremedikleri riskin nasıl bir kriz yarattığını bu kriz ile öğrenirler.
Önce risklerini yönetmeyi, ardından bu risklere bağlı marka kimliğini-konumunu düzeltme, ürün inovasyonu, insan kaynakları geliştirme, iş koşullarını iyileştirme, müşteri ihtiyaçlarını yeniden belirleme, yeni finans kaynakları yaratma, yerli-yabancı pazarları doğru değerlendirme, sürdürülebilirlik projelerini üretme ve yeni yönetim anlayışlarını kurum kültürüne uyarlama gibi çok farklı görünen ama aslında hepsi tek bir amaca hizmet eden alanlarda ilerleyebilirler. Kurumun misyonu ve vizyonuna yönelik olarak...
Bu nedenle kriz dönemlerini şirketlerin battığı, eleman sayısını ve iş kapasitesini azalttığı, pazarın daraldığı bir dönem olarak görebileceğimiz gibi aynı zamanda, mutlaka çıkılacak kriz sonrasına sağlam temelleri olan bir adım olarak da görülebilir.
Peki ne yapılabilir?
Kriz dönemlerinde büyük kurumlarda yönetim kurullarından bir üye, orta ve küçük ölçekli kurumlarda ise ortaklardan biri kriz döneminde kurumun diğer işleriyle ilgilenmeyi diğer ortaklara ve üyelere bırakarak, kriz dönemi değerlendirme ve kriz sonrasına hazırlık ekibi kurabilir.
Bu ekibin görevi, kurumun-markanın olası risklerini analiz etmek, aynı zamanda markanın (kurumsal ya da ürün markası) eksik olan çalışmalarını tamamlamak, inovatif yaklaşımlar geliştirmek yönünde çalışmalar yapmak olmalıdır.
Yönetimin diğer üyeleri ve ortakları mevcut krizi yönetirken, aynı zamanda gelişim ile uğraşmaları çok zordur. Bu ekibin de kriz durumundan uzaklaşıp kurumu-markayı geliştirme ve iyileştirme işini krizden bağımsızmış gibi düşünüp ileriye yönelik bir yatırım olarak görmeleri gerekir.
Bu geliştirme-iyileştirme ekibinin bir adı olmalı. Bu ekip kurum içinde bağımsız bir araştırmacı gibi hareket edip, tüm kurumun analizini tekrar yapmalı ve bunların tamamını geleceğe dönük bir proje geliştirme için yaptıklarını unutmamalı. Yani, yaptıkları tüm çalışmalar ileride kullanılacak veriler ortaya çıkaracaktır. Bu ekip aynı zamanda farklı düşünme yöntemlerini seven, sıradan durumların dışında işler yapmayı isteyen kişilerden kurulması halinde daha da başarılı olacaktır.
Aslında yaptıkları kurum içinde geniş çaplı arama konferansı türü bir çalışmadır. Bunun için bir marka danışmanından, yönetim danışmanından ya da bir araştırmacıdan destek almaları daha hızlı ve sağlıklı ilerlemelerini sağlayacaktır.
Tüm bu geliştirme ve iyileştirme çalışmaları sonrasında ortaya çıkan dokümanı, mevcut kriz hali ile karşılaştırıp, yeni bir analiz dönemi geçireceklerdir. Bu dönemde, ileriye dönük projeksiyon ile mevcut krizin yarattığı sorunlar, çözümler, iyi yönler, fırsatlar, hem SWOT, PEST hem de başka yöntemlerle karşılaştırılıp, aynı zamanda krizden çıkış yolunu da gösterme şansını yakalayabilirler.
Özellikle son yıllarda sıkça uygulamaya başladığımız tasarım odaklı düşünme ile üretim ve geliştirme, deneyimsel markalamaya geçiş bu dönemde bu ekibin en iyi uygulayacağı yöntemlerden biri olabilir. Böylece hem tüm kurum bu çalışmaya dahil olmuş olur hem de çalışanların düşünceleri yeniliklerin yaratılmasına yol açabilir.
Sonuç olarak, kurumlar-markalar krizi doğru değerlendirirlerse hem krizi en az zararla atlatma hem de kriz sonrası risklerin daha sağlıklı yönetilmesi için bu dönemi çok doğru değerlendirmiş ve krizden güçlenerek çıkmış olurlar.